Günlük hayatımızda gerek kendi yaşadıklarımızdan gerekse gördüklerimizden elde ettiğimiz tecrübelerle aslında birçok problem tanımlayabiliriz. Hatta bazen bu problemlere karşı çözüm önerileri de getiririz. Aslında bir mühendisin tam olarak yapması gereken şeylerden birisi de budur.
Peki bu sorunlara çözüm getirirken nasıl düşünürüz? Aklımıza gelen fikirler ne kadar bizi çözüme götürür? İşte bu noktada etrafımıza iyi bakalım. Etrafımız mimarlar, mühendisler ve doktorlarla dolu.
Örneğin yarasaların karanlıkta yön bulmaları, bir pirenin kendi boyunun en az 100 katı yüksekliğe sıçrayabilmesi, köpek balıklarının üzerinde mikroorganizmaların tutunamaması, elektrik balığının kendi vücudunda elektrik üretmesi, çöl böceğinin havadaki nemden su temin etmesi, canlı organizmaların enerjiyi minimum düzeyde tasarruflu kullanmaları, nilüfer çiçeğinin kendini temizleyebilmesi, termitlerin yuvalarını iklimlendirmeleri, sedefin hem hafif hem de sağlam olması, karıncaların hedefe ulaşacak en kısa yolu bulmaları, sivrisineklerin deri üstünde ufak çaplı bir anestezi yapmaları, yunus balıklarının hızlı yüzmeleri ve daha birçok canlının yapabildikleri günümüz teknolojilerinin geliştirilmesinde bize hep fikir vermiştir.
Biyomimetik olarak adlandırılan bu yaklaşım ile yaratılmışların özelliklerinden esinlenerek bunları teknolojiye uyarlamak, yeni ürünler ve çözümler üretmek mümkündür. Yeter ki problemleri tanımlayalım, bu yaratılmışları iyi gözlemleyelim, neyi nasıl yaptıklarını iyi analiz edelim, tüm bunları bir yere not edelim ve elde ettiğimiz bu verileri hangi yenilikçi ürünü üretmek için veya hangi sorunu çözmek için kullanabileceğimizi tespit edebilelim. Unutmayalım bunu başarabilirsek mesleğimiz hazır demektir.